Mizah maskesiyle değerlere hakaret! Sanat adı altında ne mukaddesat varsa aşağılandı

Leman Dergisi’nin Hz. Muhammed’i karikatürize etmesi, yüzlerce yıldan bu yana mizah adı altında Müslüman Türk milletinin mukaddesatına hakaret eden zihniyetin yaptıklarını akıllara getirdi. Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmeden önceki süreçte başlayan mizahi saldırılar, sonraki yıllarda katlanarak devam etti. Pik noktasına ise 28 Şubat sürecinde ulaştı. Müslümanların aleni şekilde aşağılandığı ve Türk matbuat tarihine kara bir leke olarak geçen karikatürler

Mizah maskesiyle değerlere hakaret! Sanat adı altında ne mukaddesat varsa aşağılandı
Mizah maskesiyle değerlere hakaret! Sanat adı altında ne mukaddesat varsa aşağılandı Admin
Bu içerik 3 kez okundu.
Reklam

Leman dergisinin alçaklığı ile tekrar akıllara geldi! İşte geçmişte mizah adı altında değerlere edilen hakaretler! Siyonizmin gölgeleri...

Giriş Tarihi: 06.07.2025 07:23  Son Güncelleme Tarihi: 06.07.2025  08:15

 II. Abdülhamid Han Hz. Peygamber’e dil uzatılmasına izin vermemişti

Mizah maskesiyle değerlere hakaret! Sanat adı altında ne mukaddesat varsa aşağılandı

Mizah maskesi adı altında dini değerlere hakaret! 28 Şubat'ta zirve yaptı! İşte o aşağılık karikatürler

Mizah maskesi adı altında dini değerlere hakaretLeman Dergisi'nin Hz. Muhammed'i hedef alan karikatürü, yüzlerce yıldır mizah adı altında Müslümanların hedef alındığı gerçeğini bir kez daha akıllara getirdi. Osmanlı döneminde Sultan Abdülhamid'in tahttan indirilmesinden önce başlayan süreç, 28 Şubat döneminde pik noktasına ulaştı. 

Mizah maskesiyle değerlere hakaret! Sanat adı altında ne mukaddesat varsa aşağılandıLeman Dergisi’nin Hz. Muhammed’i karikatürize etmesi, yüzlerce yıldan bu yana mizah adı altında Müslüman Türk milletinin mukaddesatına hakaret eden zihniyetin yaptıklarını akıllara getirdi. Sultan Abdülhamid’in tahttan indirilmeden önceki süreçte başlayan mizahi saldırılar, sonraki yıllarda katlanarak devam etti. Pik noktasına ise 28 Şubat sürecinde ulaştı. Müslümanların aleni şekilde aşağılandığı ve Türk matbuat tarihine kara bir leke olarak geçen karikatürleri mercek altına aldık

Leman dergisinin alçaklığı ile tekrar akıllara geldi! İşte geçmişte mizah adı altında değerlere edilen hakaretler! Siyonizmin gölgeleri...Leman dergisinin peygamber efendimiz HZ. Muhammed (s.a.v)’i tasvir eden bir karikatür çizerek Türk milletinin sinir uçlarına dokunması milyonlarca kişiyi ayağa kaldırdı. Mizah adı altında değerlere yapılan saygısızlık büyük tepki çekti. Leman dergisinin bu hamlesinin ardında Siyonist gölgeler olduğu anlaşılıyor. Yaşanan bu skandal yüzyıllardır mizah ile yapılan hakaretleri akıllara getirdi.

Leman provokasyonu, Osmanlı’daki Peygamber sevgisinin bir başka boyutunu yani O’nun ismini kirletmeye yönelik çabalara karşı verilen tepkileri akla getirdi. Bunlardan belki de en dikkate şayan olanı Sultan Abdülhamid Han’ın, Avrupa’da Resûl-i Ekrem’e hakaret içeren tiyatro oyunlarının sahnelenmesini engellemesi hadisesidir. Batı’nın ruhunda gömülü Haçlı zihniyetinin 19. yüzyıl oryantalizmindeki yansımaları olarak ortaya çıkan bu çirkin piyesler, Fransa ve İngiltere’de Sultan’ın kararlı tutumu sayesinde sahnelerden kaldırılmıştı. Sultan Abdülhamid’in hassasiyeti yalnızca dinî konularla sınırlı kalmamış, tarihî ve millî değerlere, ecdadın itibarına karşı da aynı titizlikle sürmüştür.

Leman dergisinin alçaklığı ile tekrar akıllara geldi! İşte geçmişte mizah adı altında değerlere edilen hakaretler! Siyonizmin gölgeleri...

Leman dergisinin peygamber efendimiz HZ. Muhammed (s.a.v)'i tasvir etmesi Türkiye'yi ayağa kaldırdı. Skandala tepkiler yağarken yüzlerce yıldan bu yana mizah adı altında Müslüman Türk milletinin mukaddesatına hakaret eden zihniyetin yaptıklarını akıllara getirdi.

Mizah asırlar boyunca bu toprakların değerlerini aşağılamak için kullanıldı. Sözde komedi ve sanat adı altında milletin mukaddesatına dair ne varsa hedef alındı. 19. asırdan itibaren gazetelerin gündelik hayata girmeye başlamasıyla birlikte, karikatür sanatı da toplumda bilinmeye başladı. Dönemin atmosferi içerisinde, özellikle yabancı karikatüristlerin çizdiği karikatürlerde, Osmanlı Devleti'ni binbir emekle ayakta tutmaya çalışan ve imparatorluğun çöküşünü 33 yıl geciktiren Sultan 2. Abdülhamid Han, ağır hakaretlere uğradı. Gelin bir kaç örnekle inceleyelim...

2. Abdulhamid Han'ın burnuyla dalga geçtiler (Sabah)2. Abdulhamid Han'ın burnuyla dalga geçtiler (Sabah)

ASIRLIK KİRLİ SİCİL
Davul dergisinin 27 Mayıs 1909 tarihli sayısının kapağında kasap çengeline asılmış devasa bir karikatür yayımladı. Karikatürde Sultan Abdülhamid'in uzun burnuyla alay ediliyordu. Karikatürde şu ifadeler yer alıyordu:

"İstanbul'un muahharan gaib ettiği en büyük burun Tafsilat-ı lazime: Milyarderlerden biri bu burnu altı milyon liraya satın almak istemiş ise de maatteessüf elde edememiştir. Bu burun mukaddema Beşiktaş'a doğru uzamış iken bir hadise-i fevkalade neticesi olarak bu kere tebdil-i mekan etmiştir."

Hedef yine 2. Abdulhamid (Sabah)Hedef yine 2. Abdulhamid (Sabah)

UTANMAZLIĞIN BÖYLESİ
Sabah'ta yer alan habere göre, Karagöz dergisinin 19 Temmuz 1909 tarihli 102. sayısında tahttan indirilen Abdülhamid, kumarbaz ve paragöz olarak lanse ediliyordu.

Sultan Abdülhamid karşıtı muhaliflerin çıkardığı Beberuhi dergisinin ikinci sayısında da Sultan Abdülhamit'in uzun burnu testereyle kesilirken resmediliyor. Burun kesildikten sonra da bir imparatorluğun hükümdarının suratı eşşek olarak tasvir ediliyordu. Musavver isimli dergi de yayımladığı bir karikatürde, Abdülhamid'in tahattan indirilişine yer verir. Fakat karikatürde, Abdülhamid'in etrafından kan damlaları akar.

MÜSLÜMANLAR AŞAĞILANDI
1935 yılında Akbaba isimli dergide yayımlanan karikatürde ise Müslümanların sarığı kuru kafa bir iskette resmediliyor. Ve CHP'nin altı okuna atıf yapılarak, "Bu oklar varken, irtica kafasını kaldıramaz" deniliyor. 24 Temmuz 1931 tarihli karikatürde ise Müslüman Türk kadını, Yunan mitolojisindeki kadınlara benzetiliyor. 1933 tarihli bir karikatürde ise sarıklı cübbeli bir hoca, eli sopalı ve korkunç bir şekilde çiziliyor.

28 ŞUBAT'TA ARTARAK DEVAM ETTİ
28 Şubat sürecinde ise bu saldırılar artarak devam ediyor. 9 Mart 1998 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde yayımlanan karikatürde, tesettürlü kadınlar alenen aşağılanıyor. 'Bizler ikinci sınıf yaratık olmak istiyoruz' ifadeleri kullanılıyor. Böylece İslam'ın kadınlara değer vermediği algısı oluşturuluyor.

UTANILACAK ÇİZİMLER!
Cumhuriyet Gazetesi'nin 11 Mayıs 1997 tarihli nüshasında ise, çocuklar üzerinden bile İslam'â hakaret ediliyor. Başörtülü ve sarıklı çocukların varlığı inkar edilen karikatür, mizah tarihinin en aşağılık çizimlerinden biri olarak hafızalardaki yeriin koruyor. 8 Mayıs 1997 tarihli nüshalarında bulunan karikatürde ise türbanlı kadınlar vampir olarak lanse ediliyor.

KARA MİZAH
25 Mart 1998 tarihli Cumhuriyet Gazetesi'nde ise başörtülü kadınlar, rejim karşıtı olarak gösteriliyor. Başörtülü kadınların evlatlarının kurduğu devlet, sanki mütedeyyin insanlar tarafından yıkılmak isteniyormuş gibi iğrenç bir kara propaganda yürütülüyor.

II. Abdülhamid Han

II. Abdülhamid Han

Osmanlı Devleti’nin kuruluş mayasında yer alan Peygamber (sav) sevgisi, altı asır boyunca farklı şekillerde tezahür etti. Denilebilir ki; Osmanlı medeniyeti bu derin muhabbet üzerine inşa edildi. Resûl-i Ekrem’in soyundan gelenlere gösterilen hürmet kurumsal bir yapıya kavuşturularak Nakibü’l-Eşraflık makamı oluşturuldu. O’nun mübarek ismi Sancak-ı Şerif’e nakşedildi. Sarayın kalbinde yer alan Hırka-i Saadet Odası onun emanetleriyle donatıldı. Her yıl Sürre Alayları tertip edilerek, Haremeyn’e O’na duyulan saygının bir nişanesi olarak hediyeler gönderildi. Şair sultanlar ise O’nu anmak için birbirinden güzel naatlar kaleme aldılar.

Geçtiğimiz günlerde yaşanan Leman provokasyonu, Osmanlı’daki Peygamber (sav) sevgisinin bir başka boyutunu, yani O’nun ismini kirletmeye yönelik çabalara karşı verilen tepkileri akla getirdi. Bunlardan belki de en dikkate şayan olanı Sultan II. Abdülhamid Han’ın, Avrupa’da Resûl-i Ekrem’e hakaret içeren tiyatro oyunlarının sahnelenmesini engellemesi hadisesidir. Batı’nın ruhunda gömülü Haçlı zihniyetinin 19. yüzyıl oryantalizmindeki yansımaları olarak ortaya çıkan bu çirkin piyesler, Fransa ve İngiltere’de Sultan’ın kararlı tutumu sayesinde sahnelerden kaldırılmıştı.

Henri de Bornier’in hakaret dolu piyesi

Fransa’da II. Cumhuriyet döneminin ünlü Fransız yazarlarından Henri de Bornier, 1888 yılında “Mahomet” adlı manzum bir tiyatro eseri kaleme aldı. Ancak bu eser, Hazreti Peygamber’in (sav) şahsiyetine ve İslâm dinine yönelik açık hakaretler içeriyor ve onu Hristiyanlığın “üstünlüğünü” kabul eden bir şekilde resmediyordu. 1890 yılına gelindiğinde, Fransa’nın köklü tiyatrolarından Comédie Française bu piyesi repertuvarına aldı ve sahnelenmek üzere provalara başlandı.

Bu gelişmenin duyulması üzerine Sultan II. Abdülhamid derhâl harekete geçti. Arşivlere yansıyan belgelere göre ilk adım, Dâhiliye Nezareti’nin Hariciye Nezareti’ne gönderdiği ikaz tezkeresi ile atıldı. Söz konusu belgede, “Indépendance Belge” gazetesinde yer alan haberin İslâmiyet’e karşı bir tiyatro risalesine işaret ettiği ve tüm Müslümanları derinden etkileyecek bir provokasyon niteliği taşıdığı vurgulanıyordu. Fransa Hükümeti’nin böyle bir oyuna izin vermeyeceği düşünülerek, Paris Sefareti aracılığıyla resmî girişimlerde bulunulması talep edildi.

Dönemin Hariciye Nazırı Said Paşa, ikaz tezkeresini alır almaz aynı gün Paris Sefareti’ne bir telgraf gönderdi. Bu telgrafta, de Bornier’in “Mahomet” adlı eserinin Comédie Française’de sahnelenmeye hazırlandığı belirtiliyor, İslâmiyet’e karşı bir düşünceyle kaleme alındığı için oyunun engellenmesi yönünde gerekli girişimlerin yapılması isteniyordu. Paris Sefiri Esad Paşa ise gönderdiği cevapta, Fransız Dışişleri Bakanı’yla görüştüğünü, Bakan’ın konuyu Maarif Nazırı ile ele alacağı sözünü verdiğini ancak piyesin yasaklanmasının pek mümkün görünmediğini ifade ediyordu.

Piyes tüm Fransa’da yasaklanıyor

Sultan II. Abdülhamid, bu meselede geri adım atmadı ve girişimlerini sürdürdü. Paris Sefiri Esad Paşa 18 Ağustos 1888 tarihli telgrafında Hariciye Nazırı Said Paşa’ya şu bilgileri iletti: “Fransız Maarif Nazırı, eserin yazarı Bornier ile doğrudan temas kurmuş, yazarın bazı değişiklikler yapmayı kabul ettiğini ve oyunun o yıl sahnelenmeyeceğini bildirmiştir.”

Comédie Française 1890 yılının Mart ayında söz konusu piyese yeniden repertuvarında yer verdi ve sahne provalarına başladı. Bu gelişme üzerine Sultan Abdülhamid, doğrudan Fransız Sefiri Kont Montebello ile görüştü ve oyunun tamamen yasaklanmasında ısrarcı oldu.

Montebello, 22 Mart 1890 tarihli özel mektubunda, Sultan’ın baskıları sonucu Fransız Bakanlar Kurulu’nun o sabah yaptığı toplantıda yalnızca Comédie Française’de değil, tüm Fransız tiyatrolarında bu piyesin sahnelenmesinin yasaklandığını bildirdi. Ertesi gün Paris Sefiri Esad Paşa da aynı bilgiyi Fransız Cumhurbaşkanı’ndan edindiği şekliyle telgrafla doğruladı. Bunun üzerine Said Paşa, alınan karardan duyulan memnuniyetin resmî olarak Fransız Hükümeti’ne iletilmesi için Esad Paşa’ya talimat verdi.

Piyesin İngiltere’de oynanma girişimi de Sultan II. Abdülhamid’in kararlı tutumuyla engellenmişti

Fransa’daki yasak kararını hazmedemeyen Henri de Bornier, bu kez piyesini İngiltere’de sahneletmenin yollarını aramaya başladı. 1890 yılında, dönemin ünlü İngiliz aktörlerinden Irving ile anlaşarak oyunun Londra’daki Lyceum Tiyatrosu’nda sahnelenmesi için hazırlıklara girişti. O dönemde İngiltere’de Kraliçe Victoria hüküm sürüyor, Hariciye Nazırlığı görevini ise Lord Salisbury yürütüyordu.

Sultan Abdülhamid, aynı oyunun İngiltere’de sahnelenme girişimine de anında müdahale etti. Hariciye Nazırı Said Paşa, Londra Sefiri Rüstem Paşa’ya telgraf göndererek, Fransa’dakine benzer bir yasağın İngiltere’de de uygulanması için girişimlerde bulunmasını istedi. Telgrafta, bu talebin sadece dostane ilişkiler açısından değil, İngiltere’de yaşayan binlerce Müslüman tebaa bakımından da büyük önem taşıdığı vurgulandı.

Londra Sefiri Rüstem Paşa, o sırada şehir dışında bulunan Lord Salisbury’e doğrudan ulaşamayınca, durumu onun özel kalemi aracılığıyla sözlü bir notla iletti. Lord Salisbury, konunun ciddiyetini takdir ettiğini belirtti ve gerekli incelemeleri başlattığını bildirdi. Ancak Hariciye Nazırı Said Paşa’nın sabırsızlanması üzerine, Rüstem Paşa’ya daha hızlı hareket etmesi gerektiğini hatırlatan bir telgraf gönderildi. Sonunda Rüstem Paşa, Lord Salisbury’den “Mahomet” adlı piyesin İngiltere’de sahnelenmeyeceğine dair olumlu yanıt aldığını İstanbul’a telgrafla iletti.

İslâm düşmanı Henri de Bornier’in ısrarı sonuçsuz kalmıştı

Aradan üç yıl geçtikten sonra, 1893’te Henri de Bornier, piyesini yeniden sahneletmenin yollarını aramaya başladı. Bu kez İngiltere’de Hariciye Nazırlığı görevine Lord Rosebery getirilmişti. Fransız Akademisi üyeliğine seçilmiş olmanın verdiği prestijle hareket eden de Bornier, İngiliz siyasetçi William Sproston Caine ve ünlü aktör Edward Smith Willard ile anlaşarak oyunu Londra’da sahneye koymak için yeni bir girişimde bulundu.

Londra gazetelerinde oyunun yeniden sahneleneceğine dair haberler çıkınca, Osmanlı Sefareti derhal durumu Hariciye Nezareti’ne bildirdi. Rüstem Paşa, bu gelişmeleri ivedilikle Said Paşa’ya telgrafla aktardı. 27 Ekim 1893’te Lord Rosebery ile bir görüşme yapan Rüstem Paşa, Müslümanların dini duygularını rencide edecek böyle bir oyunun sahnelenmesinin engellenmesini talep etti.

Bunun üzerine Lord Rosebery, önceki gelişmeleri inceleyeceğini ve gerekli adımları değerlendireceğini ifade etti. Yaklaşık bir hafta sonra, 4 Kasım 1893 tarihli mektubunda Rüstem Paşa’ya resmi yanıtını iletti. Mektubunda, selefi Lord Salisbury’nin verdiği güvenceleri teyit ediyor, ayrıca Lord Chambellan Dairesi’nin, oyunun sahnelenmesi için izin talep edilmesi durumunda, bu izni reddetmek üzere gerekli kararı alacağını bildiriyordu. Bu açık ve net taahhüt, İslam düşmanı Henri de Bornier’in ve destekçilerinin girişimlerinin yalnızca niyette kalmasına neden oldu; piyes bir kez daha sahneye çıkamadı.

Paris’teki “Muhammed'in Cenneti” ve Roma’daki “2. Mehmed” piyesleri

Sultan II. Abdülhamid’in bu konudaki hassasiyeti, 1900 yılında Paris’te sahnelenmek istenen “Muhammed’in Cenneti” adlı bir piyes vakasında da kendini gösterdi. Hariciye Nazırı Tevfik Paşa, Paris Sefiri Nabi Bey’e telgraf göndererek, eğer oyunun provaları devam ediyorsa derhâl durdurulmasını istedi. Nabi Bey’in cevabına göre, Sefaret yazarlarla doğrudan temasa geçmiş ve yapılan uzun görüşmelerin ardından eserin adı “Rosine’nin Evlenmesi” olarak değiştirilmiş, ayrıca İslam dinine dair tüm göndermeler metinden çıkarılmıştı. Bu gelişme, Sultan Abdülhamid’in, Hazreti Peygamber’in adının bile sahneye konu edilmesine karşı gösterdiği yüksek hassasiyeti bir kez daha ortaya koyuyordu.

Sultan Abdülhamid’in hassasiyeti yalnızca dinî konularla sınırlı kalmamış, tarihî ve millî değerlere, ecdadın itibarına karşı da aynı titizlikle sürmüştür. 1893 yılında Roma’da “II. Mehmed” adlı lirik bir dramın sahneleneceği haber alındığında, Hariciye Nazırı Said Paşa derhal Roma Sefiri Mahmud Nedim Paşa’ya gerekli talimatı iletti. Mahmud Nedim Paşa’nın cevabında, İtalya Dışişleri Bakanı’nın, eğer piyes Fatih Sultan Mehmed’in şahsiyetine veya İslamiyet’e yönelik küçültücü bir unsur taşıyorsa, sahnelenmesine izin verilmeyeceğini taahhüt ettiği bildiriliyordu.

Sultan II. Abdülhamid’in örnek tavrı

Tüm bu örnekler, diğer Osmanlı padişahlarında olduğu gibi Sultan II. Abdülhamid’in de derin Peygamber sevgisini ve O’na yönelen en küçük bir saygısızlığa karşı sergilediği tavizsiz duruşu açıkça ortaya koymaktadır. II. Abdülhamid Han, Hazreti Peygamber’e (sav) ve İslâm’a yöneltilen her türlü hakareti, nerede ve kimden gelirse gelsin bir tehdit olarak görmüş; kararlı tutumuyla dönemin en etkili sahnelerinde bile Efendimiz'e yönelik saldırıların önüne geçmiştir. Onun bu yüksek hassasiyeti sayesinde, milyonlarca Müslüman'ın harim-i ismeti korunmuştur. Bugün gerek ülkemizde gerekse dünyanın herhangi bir köşesinde Peygamber Efendimiz'e (sav) yöneltilecek bir saygısızlık karşısında alınacak tavır için II. Abdülhamid Han’ın gösterdiği bu onurlu duruş güçlü bir örnek ve tarihî bir rehber niteliğindedir.

Kirli zihniyetler işbaşında | Sözde dergi Leman Peygamber efendimizi hedef aldı! CHPli isim alçaklığa çanak tuttuKirli zihniyetler işbaşında | Sözde dergi Leman Peygamber efendimizi hedef aldı! CHPli isim alçaklığa çanak tuttu

SİYONİZMİN GÖLGELERİ
Leman Dergisi'ndeki karikatürün perde arkasını kaleme alan Sabah gazetesi yazarı Cem Sancar, "Leman Dergisi, Siyonist soykırımcı saldırganlığı din savaşına indirgeyerek, siyonizmi örten (örtenlere dikkat et) bir dergidir" dedi.

Sancar'ın yazısı şu şekilde:

Leman Dergisi'nin yaptığı provokasyonu iyi analiz etmeli. Lafazan şamatadan uzak durmalı.

Leman solcu-sosyalist bir dergi değildi, hiç olmadı bir kere. 90'lı yıllarda bunlar darbecilerin sesiydi. O yıllarda gizli ortakları arasında "derin" adamlar vardı. Milyar dolarlık sahipleriyse, milleti aşağılayan İslamofobik bir mizahla itirazı olan gariban çocukları sömüren kullanışlı gölgelerdi.

Leman Dergisi, Siyonist soykırımcı saldırganlığı din savaşına indirgeyerek, siyonizmi örten (örtenlere dikkat et) bir dergidir.

Ülkemizde evet, gizli-açık Siyonist gölgeler olduğu bilinmelidir...

***

Siyonizm nedir? Kime kahrolsun dediğine bakman lazım. Siyonizm en sinsi faşizmdir, bunu bil. Nazi ideolojisinin ters yüz edilmiş şekli. O çok beğenilen neo-liberalizmin doğurup büyüttüğü bir iblis.

Kutsal sözü çiğneyen, sermaye birikimi sağlamak için insanı çatır çatır ezen 19. Yüzyılın gizli kişiliğidir bu, karanlık bilinçaltı. Bir ırkçı tasallut, bir üstün ırk canavarlığı.

Reklam
Sende Yorumla...
Kalan karakter sayısı : 500
Bakan Ali Yerlikaya duyurdu: FETÖ'ye 46 ilde operasyon, 361 gözaltı!
Bakan Ali Yerlikaya duyurdu: FETÖ'ye 46 ilde operasyon, 361 gözaltı!
PKK terör örgütü feshini duyurdu! Elebaşı Abdullah Öcalan'a ne olacak?
PKK terör örgütü feshini duyurdu! Elebaşı Abdullah Öcalan'a ne olacak?